Don kişotlar kahramanlık peşinde

İnternet sanal alem. Monutör arkası kahramanların yetiştiği çöplük. Sosyal medya vs gibi yollarla kendilerine yeni yollar bulmuş insanların egolarını tatmin ettiği saha...

Bazıları var, sanal kahramanlıklara soyunmuşlar.

Kazara açtıkları bir site tutmuş. Kazara şans eseri binlerce insana ulaşıvermişler.

Bu ellerindeki nimet onları zafer serhoşluğuna götürmüş.

Kendilerini asan kesen, her türlü at koşturabilecek kahraman olarak görmeye başlamışlar. Ve don kişotluk yapmaya başlamışlar.

Zannediyorlar ki ellerindeki o hit duracak. Zannediyorlar ki ulaştıkları kitle onlara sadakat gösterecek.

Ellerine geçen bu fırsatı hayır işlerinde değerlendireceklerine şer ile meşguller. Fitne fesat çıkarmak için kullanmaktalar.

Salya sümük içlerinde düşmanlıklarını kusmaktalar. İslama karşı, kurana karşı, müslümanlara karşı bir cihad ilan etmişler. Saldırıyorlar da saldırıyorlar.

Dedik ya, kaza ile bir nimet yetkisiz ehliyetsiz çoluk çocuğun eline geçmiş. Kendilerini oyun parkında zan ediyorlar.

Çok komik olduklarının farkında bile değiller. Kendilerini nasıl küçük düşürdüklerini göremiyolrar bile. Bir kere geçmiş ya fırsat ellerine, her türlü kalleşliği yapacaklar.

Evet..

İnternetin don kişotları kahramanlık peşinde. Haydin bugün de falanca islam büyüğüne saldıralım.. Hurraaaa.

İftiralar, karalamalar, fitneler, fesatlar..

Yazık günah ya.

o fitneci don-kişotlara anlamlı bir hikaye paylaşmak istiyorum. Umarım sonuna kadar okursunuz;

* * *

Vaktiyle bir derviş, nefisle mücadele makamının sonuna gelir.

Meşrebin usulünce bundan sonra her türlü süsten, gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir.

Fakat iş yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir. Her türlü görünür süslerden arınması gereklidir.. .

Saç, sakal, bıyık, kaş, ne varsa hepsinden. Derviş, usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır.

- Vur usturayı berber efendi, der.

Berber dervişin saçlarını kazımaya baslar. Derviş aynada kendini takip etmektedir. Başının sağ kısmıtamamen kazınmıştır. Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri.

Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak:

- Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye kükrer.

Dervişlik bu... Sövene dilsiz, vurana elsiz gerek. Kaideyi bozmaz derviş.

Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcup, fakat korkmuştur. Ses çıkaramaz.

Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar.

Fakat küstah kabadayı tıraş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder:

'Kabak aşağı, kabak yukarı.'

Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkândan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir.

Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına dalıverir. Kabadayı oracığa yığılır, kalır.

Ölmüştür. Görenler çığlığı basar.

Berber ise şaşkın, bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyarî sorar:

- Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?

Derviş mahzun, düşünceli cevap verir:

- Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki kabağın bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!

* * *

Birilerinden aferin almak için kabadayılık yapmayı bırakıp tövbe ediniz. Hakka yöneliniz.