Psikopat!

Amerikalıların ve İngilizlerin bir sözü var: Mutlak güç insanı bozar. Ben de ilaveten diyorum ki, mutlak güç insanı gabileştirir. Bundan dolayı mutlak güce dayananlar zeki de olsa güç onları zamanla önce kalıplaştırır sonra da salaklaştırır. Bu bir sır değil. Sözgelimi, güce başvuran ve kurnazlıkta sınır tanımayan oğul Bush’un gabi veya budala olduğu sabit bir gerçektir.

Buna mukabil, güç yerine sofistike bir yapıya sahip olan Clinton zeki liderlerden birisi idi. Dünyayı idare etmek için güç yerine aklını ve teknolojiyi kullanıyordu. Peygamberimizin ifade ettiği gibi rıfk/yumuşaklık nereye girmiş ve sirayet etmişse orayı süslemiş ve bayındır ve mamur hale getirmiştir. Şiddet ise nereye girmişse orayı altüst etmiş ve bozmuştur. Bugün hâlâ dünya 11 Eylül ve Bush rejiminin kalıntıları ile karşı karşıyadır ve görünmez vergilerini ödemektedir. Havaalanlarında aşırı güvenlik önlemleri nedeniyle hâlâ engelliler bile didik didik aranıyor. 11 Eylül’ün gayri insani yönü her yerde sürüyor. Lakin bu görünmez vergiye rağmen Bush elleri kolları salık vaziyette Teksas’daki çiftliğinde keyfini sürüyor ve asude dünyasında yaşıyor. Bin Laden bulunamıyorsa bile ortağı orada. Reagan dönemindeki gazete başlıklarından birisi, dünyayı delilerin yönettiğine dairdi. Bunlar arasında, aklımda kaldığı kadarıyla Reagan, ardından Yeltsin ve Kaddafi sayılıyordu. Bugün ise Kaddafi’yi uçkuru ve çenesi düşük Berlusconi ve Sarkozy gibi isimler tamamlıyor. Bush gibi Kaddafi, Berlusconi ve Sarkozy’nin boy hedefinde de İslam var. İslam düşmanlığı ortak paydaları.
*
Mevlid kandilinde Kaddafi, Kur’an-ı Kerim’i tekzip ederek önceki kitaplarda Hazreti Peygamberin müjdelenmesinin gerçekdışı olduğunu söylemiştir. Turan Dursun’luğa soyunan Kaddafi acaba bu kitapların orjinalini mi görmüştür ki böyle konuşmaktadır? Kaddafi, Doğu Perinçek gibilerin Libya versiyonudur. Berlusconi ise 12 Eylül olduğunda papağan gibi Batı medeniyetinin İslam medeniyetinden üstün olduğunu sayıklamıştı. Halbuki, Berlusconi’nin en önemli adaşlarından ve ortaklarından birisi Kaddafi’dir. Kendi aralarında doğu batı farkını veya üstünlüğünü tartışabilirler lakin onların tartışmaları bizi ilgilendirmiyor. Kaddafi de Sarkozy de aynı gerekçeyle Türkiye’nin AB üyeliğine karşıdır. Kaddafi, Türkiye AB’ye girince Avrupa’nın İslam’a teslim olacağını savunuyor. Türkiye’ye karşı gizli hıncını böyle dışa vuruyor olmalı. Sarkozy ise İsrail’in rica ve minnetine rağmen Türkiye’ye Kaddafi ile aynı zeminden bakıyor. İsrail’e göre, Türkiye’nin ekseni kayar ve Ortadoğu’ya yönelirse bu İsrail’in aleyhine olur. Sarkozy gibilerine göre ise Türkiye asıl Avrupa’ya yönelirse bu kıtada İslam’ın gücü pekişir. Sonuçta Türkiye, hangi yöne ve alana yönelirse yönelsin orada İslam’ın sıkletini ve özgül ağırlığını yükseltir.
*
Güç insanı kalıplaştırır ve bundan dolayı Demirel’den ‘polis müdüründen siyasetçi mi olur? diye bir söz nakledilmiştir. Bu makamda söyleyene değil sözün kendisine bakmak icap eder. İbreti alemdir ülkesini titreten ve kan kusturan Bin Ali de eşinden tırsmakta ve adeta zombisi gibi hareket etmektedir. Sözgelimi, Tunus’u terk ederken Bin Ali uçağa binmek istemez ve ülkesinde ölmek istediğini söyler. Zira, ülke dışında rezil bir konuma düşeceğini hissetmektedir. İşte bu noktada eşi devreye girer ve Bin Ali’ye şöyle hitap eder: “Embesil ve budala bin! Bugüne kadar senin akılsız kararlarının bedelini hep ben ödedim. Bizi fazla uğraştırma!” İkisi de birbirine müstehak. Lakin Leyla’yı gittiği Cidde de açmamış ve kapalı ortamlar sıkmış ve gidecek başka sürgün yeri arıyormuş. Bayan Bin Ali’nin veya Leyla Trablusi’nin, Arıtman’dan neyi eksik? Bir de Arıtman Arap kadınlarına dudak büküyor. Leyla Trablusi, ihtirasla bir yerlere geldi ama geldiği gibi de gitti. Sebzeci ve manavcı bir babanın on çocuğundan biri olan ve kuaförlük eğitimi alan Leyla Trablusi ihtirası sembolize ediyor. Ve Tunus örneğinde akılsız güç aptal ihtirasın kurbanı olmuş durumdadır. Aşırı güç kullanmak fıtratı yani normalliği aşındırıyor. Mısır ve Tunus da yıkılan rejimlerin altından da şiddet ve gabavet fışkırıyor. Arap dünyasında 2011 baharında psikopat liderler devriliyor.
Al Misruyyun gazetesinden Muhammed Yusuf Ades ‘Tağiye/Psikopat’ isimli bir makale yazar (15 Şubat 2011). Bu makalede kastettiği psikopat Hüsnü Mübarek’tir. Psikopat yazısında Mübarek kastedilse de şahsı değil sıfatını taşıyan bütün liderler kastedilir. Bunların en namlılarından birisi Libya’nın psikopatı Kaddafi’dir. Güce tapınan bir adamdır ve 28 Şubat sürecinde onun da tuzu biberi ve payı vardır ve Refahyol hükümetine zarar verenlerden biridir. Tansu Çiller’i yarı yolda karşılayan ve ona methiyeler düzen Kaddafi Erbakan’ı zor durumda bırakmıştır. Adeta bu rejimler altında yaşamak Keith Ablow’un kurgusunun ürünü Psikopat romanını okumak gibidir. Kaddafi’nin Libya’sı normal bir ülke olmayıp, gerilim üssüdür. Ülkeyi bir anormal adam yönetmektedir. Güç insanı gabileştirir ve gabi insan aşırı güç kullanır.