İftira | Konular | Kitaplar

Konuşma ihtimali olanların hepsi öldürüldü

Mumcu operasyonunda İran'ın parmağı aranmıştı.
Konuşma ihtimali olanların hepsi öldürüldü

Gerçekten de İran'ın Devlet-i Aliyye zamanından beri ülkemiz aleyhine faaliyette bulunduğu, hâlâ PKK'yı desteklediği ve barındırdığı, Şii jeopolitiği uğruna insanlığı ve İslam'ı kurban etmekte perva göstermediği iyi bilinmektedir.

Şeytanın boynundaki madalyonun bir yüzü İsrail'i gösteriyorsa diğer yüzü İran'ı gösterir.
Ama soğuk savaşın bitimiyle birlikte Türkiye'de tetiklenen suikast operasyonları açısından sorumluluğu İran'a fatura etmek doğru değildi.

Bu arada İran'daki rejimi devirmeye çalışan ABD kontrollü Halkın Mücahitleri Örgütü "Uğur Mumcu'yu İran destekli 'Müfreze 5000' isimli örgüt mensuplarının öldürdüğünü" ifade etmişti.

İran'ın böyle bir suikastla herhangi bir siyasi menfaat temin etmesi mümkün değildi.
Bizzat zamanın Ankara Emniyet Müdürü Mehmet Cansever Edirne Valisi'yken İslami Hareket Örgütü diye bir örgüt olmadığını itiraf etti.

Bu tür suikast operasyonları hem İran'ın rejim ihracı hedefine hem de stratejik çıkarlarına uygun değildi.

Uğur Mumcu, İran'ı eleştiren tek bir yazı yazmadığı gibi, bugün de tesettür özelinde sürdürülen laiklik tartışmalarına ilişkin 1992 yılından sonra herhangi bir yazısı yoktur.

Üstelik suikastın İran ve Türkiye'deki İslami kesimin aleyhine olduğu fevkalade açıktır.
Suikasttan hemen sonra atılan 'kahrolsun şeriat' sloganları unutulmamalıdır.

Bu teşhisimiz Kışlalı, Aksoy, Dursun, Üçok ve Emeç cinayetleri için de geçerlidir.
Aksoy, Üçok, Dursun, Emeç ve Kışlalı suikastlarının arkasında İran yoktu.

Sadece yapılan operasyonda yapay birtakım bağlantılar ve materyaller tesis edilerek dikkatler İran'a çekiliyordu.
İran, bu tür suikastlarda yapılan operasyonun aktörlerince kullanılan bir enstrümandı.

İran'daki muhafazakâr kanadın önde gelen gazetelerinden Cumhuri İslami, MİT'e ait olduğunu öne sürdüğü bir belge yayınladı. Gazete, Uğur Mumcu cinayetinin arkasında MOSSAD ve CIA olduğunu savundu.

MİT'in Ergenekon sürecinde böyle bir belgeyi yalanlaması bir mana ifade etmediği gibi, önemli olan savcıların bu iddianın hakikatini araştırabilmesiydi.
Araştırılamadı.

E. Asb. Muharrem Tunç'a göre, "Mumcu, Talabani'ye verilmek üzere hazırlanan 100 bin silahın PKK'ya satılması ile ilgili dosyayı ele geçirdi. Bu dosyayı Mumcu'ya E. Albay Dursun Coşkun Kıvrak verdi. Mumcu'nun ölümünden sonra bu dosya ortadan kayboldu."
Soruşturulmadı.

Mumcu, MİT'in Öcalan hakkında Sıkıyönetim Mahkemesi'ne göndermiş olabileceği, "Bizim mensubumuzdur" şeklindeki bir belgenin peşindeydi.

Hâlâ savcıların ilgisini bekleyen en temel konulardır bunlar.
Ve Mumcu operasyonuyla ilgili gerçeklere ışık tutabilecek önemli simalar bir bir öldürüldü.

-Tevfik Ağansoy, "Çakıcı benden korksun, Mumcu cinayeti dahil her şeyi anlatacağım" dedi. Çakıcı'nın adamlarınca öldürüldü.

-Mumcu dosyasını alan savcı Kemal Ayhan, Haziran 1995'te ölü bulundu.

-Mumcu'yu öldürdüğü öne sürülen Velid Hüseyin, yetkililerin sınır dışı edildiğini söylemesine rağmen, Silopi'de zehirlenme sonucu ölü bulundu.

-Devletin ülkücüleri kullanmasını eleştiren JGK. Org. Eşref Bitlis, Mumcu öldürüldükten 24 gün sonra 17 Şubat 1993'te "Zamanı gelince konuşurum" dedi. Ama Bitlis, şüpheli bir uçak kazasında öldü.

-İst. Astsubay Hüseyin Oğuz'un "Mumcu cinayetinin planlayıcıları arasında" dediği Cem Ersever öldürüldü.

-Umut Davası'nda yargılanan Muzaffer Dağdeviren, tahliye olduktan hemen sonra, 22 Eylül 2005'te Fatih'te öldürüldü. Dağdeviren'in, Kürşat Yılmaz ve Haluk Kırcı'nın oluşturduğu çetenin üyesi olduğu anlaşıldı.

Muammer Aksoy, Mumcu, Üçok, Emeç, Madımak, Turan Dursun operasyonları ancak ve ancak Ergenekon ağırlığında/ciddiyetinde bir özel soruşturma ekibinin kararlı ve cesaretli operasyonlarıyla çözülebilir.

Devlet içindeki azmettiriciler ve failler tek tek bulunur ve sorgulanır hiç kuşkunuz olmasın.
Yemin bile edebilirim size.

Ama bu medya varken o soruşturmalar da aynen Ergenekon gibi sulandırılır ve duygu sömürüleri başlar.
Bir yandan Mumcu'lara Aksoy'lara ağlarlar, diğer yandan olayların tetikçilerini ve operasyon kaptanlarını ortaya çıkarmak için yapılan operasyonları giyotine yatırmak için her türlü yaygarayı yaparlar.

Onlar için Mumcu'nun, Aksoy'un, Emeç'in canından çok kalan "derin diriler"in mevcudiyet ve itibarı önemlidir.
Bu arada aynı merkezli bu operasyonların failleri tespit edilirken oluşacak gerilime siyaset de dayanamaz.

28 Şubat soruşturulurken bile "operasyon dalgaları"nın siyasal iktidarca eleştirilen, KCK operasyonlarının yapılıp yapılmamasında tereddüt edilen bir ülkede, bu tür karanlık entrikaların aktörlerini bulamazsınız.
Avrupa'da bulursunuz.

Ama siyasetin ve şahsi itibarların adaletten önde tutulduğu Türkiye'de değil.

Gültekin Avcı/ Bugün

Konular